İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama, komşunun çocuğu sorun çıkardığında, iki kardeş birlik olur
. Evsahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti, takımları gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında, ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın.
Memlekette yüzünü görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi… Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli… İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?
Güzellikler paylaşıldıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.
Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir. Eski zamanlar, ah o eski zamanlar’dır.
Bu mektubumu sizlere, değerli bir film festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden, benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen’ın Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider.
Filmde o geçmiş dönemler içinde, Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Degas, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsunlar, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından ‘ahh o eski zamanlar’ cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise, sonunda, en güzel an’ın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğudur.
Yaşadığımız şu an. Şu an… Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir. Almaksa, onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun karşılığı, maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın topyekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama, diğer ödüllerin arasında başköşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil! Diğerleri neredeyse, oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, Cumhur’iyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam. Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım! Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren, içinde bulunduğun dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?
SÖZCÜ GAZETESİ YILMAZ ÖZDİL KÖŞESİNDE TAMAMINI OKUYABİLİRSİNİZ