Amansız hastalıkla mücadele eden CHP'li Murat Çalık sessizliğini bozdu!
Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, hastane sürecine dair yaptığı açıklamada, Adli Tıp Kurumu’nun tetkik yapmadan verdiği kararın yaşam hakkını yok saydığını belirterek yalnızca en temel hakkını savunduğunu söyledi.

Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, tutukluluk sürecinde yaşadığı sağlık sorunlarına dair ilk kez konuştu. Daha önce lösemi ve lenfoma tedavisi gören ve iki kez kansere karşı mücadele veren Çalık’ın, yeniden kansere yakalanma riski taşıdığı tahlil sonuçlarına yansımıştı. Adli Tıp Kurumu ise ikinci hastane raporuna rağmen, “cezaevinde kalabilir” görüşü vererek vicdanları yaralayan bir karara imza attı. Yaklaşık 21 kilo kaybeden ve mama desteğiyle yaşamını sürdüren Çalık, “Adli Tıp hiçbir tetkik yapmadan insan hayatını bir cümleyle yok saydı, ben sadece yaşam hakkımı savunuyorum” sözleriyle tepki gösterdi.
"ADLİ TIP HAYATIMI YOK SAYDI"
Tele1'den Ersin Eroğlu'nun haberine göre, Çalık, hastane raporunda açık şekilde hayati riskinin olmasına rağmen Adli Tıp'ın kararının, insan hayatının tek cümle ile yok saymak olduğunu belirtti.
Çalık yaptığı açıklamada şunları söyledi,
“Benim ilk kanser yolculuğum 1999 yılında lösemi teşhisi ile başladı. Hayatımın en zorlu mücadelesini verdim ve aylar süren tedavilerin ardından yeniden hayata tutundum. Ancak bu mücadele, bir daha hiç karşılaşmayacağımı umduğum bir gerçeği yaklaşık 10 yıl sonra yeniden önüme getirdi. Bu kez farklı bir yerde, lenfoma olarak karşıma çıktı. İkinci kez aynı azim ve inançla savaştım, yine kazandım.
Bugün ise, cezaevinde sağlık koşullarının ağır etkisi altında, üçüncü kez bir yaşam mücadelesi veriyorum. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nin raporlarında açıkça ‘nüks riski, enfeksiyon riski, ciddi kilo kaybı ve sepsis – hayati tehlike oluşturur’ denmesine rağmen, Adli Tıp Kurumu hiçbir tetkik yapmadan ‘nüks etmez’ diyerek insan hayatını bir cümleyle yok saydı. Bu yalnızca benim değil, devletin hukuk ve sağlık sisteminin imtihanıdır.
"78 YAŞINDAKİ ANNEM ÇARESİZLİK İÇNDE BANA BAKIYORDU"
İzmir Şehir Hastanesi’nde tutuklu koğuşunda yatarken, bir akşam pencereden annemi gördüm. 78 yaşındaki annem çaresizlik içinde bana bakıyordu. O an, 1999’da ilk kanser teşhisi aldığım gün acilde annemin yüzündeki korku ve çaresizlik gözlerimin önüne geldi. Bir annenin gözlerindeki acı, aslında toplumun vicdanının acısıdır. Devlet, annelerin gözyaşını dindirmek için vardır; onları büyütmek için değil.
"İMTİYAZ İSTEMİYORUM"
Her gün kan değerlerim düşüyor, kilo kaybediyorum. Normalde 4.000-10.000 olması gereken beyaz kan hücrelerim hayati sınırların altında. Lökopeni, nötropeni ve malnütrisyon yaşıyorum. Yani vücudum hastalıklara açık halde. Böbreklerim iflas etmesin diye su içiyorum ama suyu yalnızca terle kaybediyorum. Bugün mama takviyesi ile ayakta durmaya çalışıyorum. Bunu kimseye sitem için söylemiyorum; yalnızca devletin bana tanıdığı en temel hakkı, yaşam hakkını savunuyorum. Ben kimseden imtiyaz istemiyorum. Yalnızca hukukun, devletin, vicdanın var olduğunu görmek istiyorum. Bir insanın hayatı, bir rapordaki tek cümleye indirgenemez. Bu mesele yalnızca şahsi bir dava değil, adalet ve vicdanın davasıdır. Devlet, vatandaşının yaşam hakkını koruduğu sürece güçlüdür. Bugün verdiğim mücadele, yalnızca kendi hayatım için değil, bu ülkenin adaletine olan inanç içindir.”